Beled Sûresindeki Kıyamet Sahnesi
8 - Biz ona iki göz vermedik mi?
9 - Bir dil iki dudak vermedik mi?
10 - Biz ona eğri ve doğru iki yol göstermedik mi?
Doğrusu insan gücü ile aldanıyor. Halbuki kendisine bu derece güç ve kuvvet veren yüce Allah'tır. İnsanoğlu mala sıkı sıkı yapışıyor. Oysa bu malı kendisine bahşeden yüce Allah'tır. Doğru yola girip de şükretmiyor. Halbuki Allah, duyular aleminde kendisine yol gösterecek duyular bahşetmiştir. Kendisine yapısı bu derece hassas ve ince, nesneleri görme gücü son derece hassas iki göz vermiştir. İnsanı konuşma yeteneği ile diğer canlılardan üstün tutmuş ve kendisine konuşmanın en sağlam aracını vermiştir.
"Bir dil iki dudak vermedik mi?"
Sonra yüce Allah insanoğluna, Hayrı ve şerri, doğru yolu ve sapıklığı, Hakkı ve Batıl'ı kavrayacak gücü bahşetmiştir. Sonra biz insanoğluna dilediğini seçsin diye "Eğri ve doğru iki yol gösterdik." İnsanın yapısında, dilediği yolu tutsun diye ikili bir yetenek vardır. Ayette geçen "Necd" sözcüğü, yüksek yol demektir. Yüce Allah'ın iradesi, insanoğluna dilediği yola girme gücü vermeyi dilemiştir. Ve onu Allah'ın yaratmadaki, herşeye biçimini vermedeki ve şu alemdeki görevini kolaylıkla yerine getirmesi için gerekli şeyleri bahşetmedeki hikmeti uyarınca, bu iki yolu kabul edecek karakterde yaratmayı uygun bulmuştur.
11 - Fakat o zor geçidi aşmaya girişmedi.
12 - O zor geçidin ne olduğunu sen bilir misin?
13 - O geçit bir köle ve esir azat etmektir.
14 - Yahut açlık önünde doyurmaktır.
15 - Akraba olan yetimi,
16 - Hiçbir şeyi olmayan yoksulu,
17 - Sonra inanıp birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak.
18 - İşte bunlar amel defterleri sağdan verilenlerdir.
İşte, imanın desteğine dayananların dışında hiç kimsenin aşamadığı sarp yokuş bu yokuştur. İnsan ile cennet arasına dikilen yokuş budur. İnsan bu yokuşu bir aşabilse cennete varırdı. Bu sarp yokuşun böylece sunulması çok güçlü bir teşvik oluşturmakta ve insan kalbini coşturmakta ve o yokuşu aşabilsin diye harekete geçirmektedir. Bu yokuş açıklanmış, insanla bu muazzam kazancın arasına giren engel olduğu bildirilmiştir. "Fakat o zor geçidi aşmaya erişmedi". İfade, teşvik, coşturma ve ileriye doğru itme havası var.
Arkasından bu işin ne derece muazzam ve büyük olduğu ifade ediliyor. "O zor geçidin ne olduğunu sen bilir misin?" Maksat sarp yokuşun büyüklüğünü açıklamak değil, yüce Allah'ın katındaki önemini belirtmektir. Yüce Allah'ın bundan hedefi ise, o sarp yokuşu aşmak ve geçmek için ne kadar emek ve çile isterse istesin insanoğlunu buna teşvik etmektir. Sevk etmektir. Çile katmer katmer olacaktır. İnsan sarp yokuşu aşmak için çaba harcadığı zaman, yüce Allah bunun karşılığını kendisine verecek, kendisini yokuşun kucağına atan kimseye, çekmiş olduğu çilelerin karşılığını verecektir. Harcanan çabalar boşa gitmeyecek, ne olursa olsun karşılığı mutlak ve mutlak alınacaktır.
19 - Ayetlerimizi inkar edenler, İşte onlar amel defterleri soldan verilenlerdir.
20 - Onlar her yönden ateşe kapatılacaklardır.
Burada yüce Allah, "sol ehli" olan zümre için "ayetlerimizi inkar edenler" niteliğinden başka bir nitelik saymak gereğini duymamıştır. Çünkü "kafirlik" özelliği her şeyi bitirir. Kâfirlikle birlikte hiçbir iyi amel düşünülemez. Ne kadar kötülük varsa "Kâfirlik" o kötülükleri kapsar ya da onları örtüp kendisi baskın çıkar. O halde, onların köle azat etmediklerini, yoksula yemek yedirmediklerini belirtmeye sonra da ayetlerimizi inkar ettiler diye ifade etmeye hiç gerek yoktur... Çünkü bir sefer kafir oldular mı, o sıralanan davranışların -yapsalar bile kendilerine hiçbir yararı olmayacaktır.
Onlar "Meş'eme" ehlidirler. Yani defterleri sol taraftan verilecek olanlar ya da uğursuz kötü kimselerdir. Burada da her iki anlam iman kavramına yakındır. İşte bunlar sarp yokuşun gerisinde kalmışlar onu aşmak için o yokuşa atılmamışlardır. Üzerine kapatılmış "Onlar her yönden ateşe kapatılacaklardır." Yani onların üzerine kapatılmış bir ateş vardır. Bu anlamı ya akla hemen geliveren üzerilerine kapalıdır diye anlarız. İkinci bir ihtimal bu yakın anlamdan çıkan sonuç da ayetin anlamına uygun düşebilir. Yani onlar, ateşten çıkamazlar. Ateşin kapıları kendi üzerilerine kapatıldığı için oradan kesinlikle ayrılamazlar. Bu iki anlamı birbirinden ayırmak mümkün değildir.
İşte insan denen varlığın hayatındaki ve iman düşüncesindeki temel gerçekler bunlardır. Böyle kısa ifadelerin çerçevesi içinde böylesine güçlü ve böylesine açıklıkla sunulmaktadır. İşte bu Kur'an'ın eşsiz ifade özelliğidir.