Gaşiye Sûresindeki Kıyamet Sahnesi
1 - Ey insanoğlu! Her şeyi kaplayacak kıyametin haberi sana gelmedi mi?
2 - O gün birtakım yüzler zillete bürünmüştür.
3 - Zor işler altında bitkin düşmüştür.
4 - Yakıcı ateşe yaslanırlar.
5 - Kızgın bir kaynaktan içirirler.
6 - Onlar için kuru dikenden başka yiyecek de yoktur.
7 - Ne semirtir, ne de açlığı giderir.
Nimete erenlerin sahnesinden önce, hemen azaba uğrayanların sahneleri sunulmuştur. Çünkü bu "Gaşiye: Kıyamet"in atmosferine ve çağrışımlarına daha yakındır ve daha uygundur. O gün ortada korkan, küçümsenen, yorgun ve bitkin yüzler (kimseler) vardır. Çalışıp yorulan ancak yaptığına sevinemeyen sonuçtan hoşnut olmayan, yaptığına karşılık olarak bula bula ancak sorumluluğu, zararı, bulan ve bunun sonucu hoşnutsuzluğu, bitkinliği ve sorumluluğu kat kat artan kimseler vardır. Bu kimseler "zor işler altında bitkin düşmüşlerdir." Bunlar Allah için çalışmamışlardır, (amel etmemişlerdir) Allah'ın yolundan başka yol, uğruna yorulmuşlardır. Bu kimseler kendileri ve çocukları için çalışmışlardır. Kendi dünyaları ve dünya arzusu uğruna yorulmuşlar sonra da bu çalışma ve yorulmanın sonucunu bulmuşlardır. Dünyada ahiret sermayesi olan yorgunluk ve sıkıntı olarak, ahirette de azaba götüren bir karaltı şeklinde... Bu kimseler, artık önemsenmezler, sorumludurlar, yüzükoyun düşmüşlerdir, arzularına ulaşamamışlar, korku içinde kendi sonları ile yüz yüzedirler.
Bu önemsizlik ve sorumluluk ile birlikte bir de azap ve elem vardır.
"Yakıcı ateşe yaslanırlar."
Bunlar o kızgın ateşi tadacaklar ve o ateşten azap göreceklerdir.
"Kızgın bir kaynaktan içirilirler."
Yani bu kaynak son derece sıcak olacaktır.
"Onlar için kuru dikenden başka bir yiyecek yoktur. Ki o ne semirtir ne de açlığı giderir."
Kafirlerin yiyecek olduğu "Dari", cehennemin ortasında biten Zakkum ağacı ile ilgili haberlere dayanılarak, cehennemde ateşten bir ağaçtır diye açıklanmıştır. Bazıları ise, develerin yeşil iken yediği ve adına "Şibrık" denilen yere yapışık bir çeşit dikendir demişlerdir. Bu diken kökünden koparılıp kuruduğunda adına "Dari" denilir ki develer onun acılığına dayanamazlar çünkü artık zehirlidir. İster "Dari" olsun ister ikinci olsun, o gün "Gıslin": Cehennemliklerin vücutlarından akan cerahat, "Gassak": cehennemliklerin vücutlarından akan kan ve irin ve semirtmeyip açlığı gidermeyen öteki yiyecek çeşitleri ile birlikte cehennemliklerin yiyecekleri gıdalardan bir çeşittir.
Bizlerin ahirette yapılacak bu azabın içyüzünü bu dünyada kavrayamayacağımız açıktır. Azabın bu niteliklerle sunulması bu manzaranın bizim insani duyularımıza dokunup da önemsiz hale gelmekten, zayıflıktan, arzusuna ulaşamayıp mahrum kalmaktan, kızgın ateşin yakıp kavurmasından ve kızgın su ile serinlemekten ve susuzluğunu gidermekten oluşan, develerin bile acılığına dayanamadığı hiçbir yararı ve faydası olmayan diken ile gıdalaşmanın da eklendiği "elem olgusu"nu kafamızda canlandırabildiğimiz kadar canlandırabilmemiz içindir. İşte bu algıların toplamından, duyularımızda elemin en son derecesi hakkında bir fikir ve kavram oluşur. Ahiret azabı ise bundan da öte daha da şiddetlidir. Nasıl olduğunu da -Allah korusun- ancak onu tadanlar anlarlar
KIYAMETTE KURTULUŞA ERENLER
8 - İnanmış olanların yüzleri, o gün, pırıl pırıldar.
9 - Yaptıklarından hoşnutturlar.
10 - Yüksek bir bahçededirler.
11 - Orada boş söz işitmezler.
12 - Orada akan bir kaynak vardır.
13 - Orada yükseltilmiş tahtlar vardır.
14 - Konulmuş kadehler.
15 - Dizilmiş yastıklar.
16 - Serilmiş halılar vardır
Diğer yanda, rahatlığın üzerinde belli olduğu, hoşnutluk fışkıran yüzler vardır. Bu yakada buldukları ile rahatlık içinde yüzen, yaptıklarından sevinen ve karşılığını hayır olarak bulan, bu yüce ve manevi haz ve duygu ile, yaptıklarından Allah'ın hoşnut olduğunu görünce bunlardan hoşnut olma duygusu ile tatmin olan yüzler vardır. Bir kalp için hayırdan huzur bulmak ve onun sonuçlarından hoşnut olmak, arkasından da bu sonucu yüce Allah'ı şerefli hoşnutluğunda ve nimetinde simgelenmiş olarak görmekten daha doyurucu ve daha sevinç veren bir şey yoktur. Kur'an-ı Kerim buradan hareketle, bu çeşit mutluluğu, cennetteki bolluktan ve yararlanmaktan elde edilen mutluluktan daha üstün tutmaktadır. Bundan sonra yüce Allah, cenneti anlatmakta ve bu bahtiyar insanlara verilecek olan nimetleri belirtmektedir.
"Yüksek bir bahçededir."
Cennet olarak yüksek, yüce ve şerefli cennettedirler onlar. Sonra bu cennetin dereceleri ve makamları da yüksektir. "Yükseklik" sözcüğü insanın duyusuna özel bir etki bırakmaktadır.
"Orada boş bir söz işitmezler."
Bu ifade, sükunet, sessizlik, esenlik, gönül huzuru, sevgi, hoşnutluk, sevenler ve sevgililer arası fısıldaşma ve sohbet havası, içinde hiçbir hayır ve yarar olmayan boş ve yararsız sözden uzaklık ve kaçınma olan bir atmosfer canlandırmaktadır. Sadece bu bile bir başına nimettir. Yalnız bu bile tek başına bir mutluluktur. İnsan şu dünya hayatını ve bu hayatta rastlanan boş ve yararsız sözleri, münakaşaları, çekişmeleri, itişip kakışmaları, gürültüleri, düşmanlıkları, anlamsız karmakarışık sesleri, gürültüleri, bağırıp çağırmaları, gevezelikleri ve terbiyesizce konuşulan sözleri hatırladıkça kafasında canlandırdıkça ortaya çıkan ve değeri anlaşılan bir mutluluktur. Bunun arkasından insan, "Orada boş bir söz işitmezler" ifadesinin ilham ettiği, güvenli sükunete, sakin olan esenliğe, hoşnutluk veren sevgiye ve ılık bir çağrışım düşüncesinin kucağına kendisini teslim eder. "Orada boş bir söz işitmezler." ifadesinin sözcükleri bile, ılık bir sevinç havası estirir, sözcükler yumuşakça ve kolayca, gür ve ılık müzikal bir etki bırakarak kayar gibi dökülür. Bu dokunuş, mü'minlerin münakaşadan ve boş sözlerden uzak olarak yeryüzünde sürdükleri hayatlarının cennet hayatından bir parça olduğunu ve onların bu hayatları ile Şerefli nimete hazırlandıkları havasını ve ilhamını verir.
Yüce Allah İşte böylece, cennetin niteliklerinden olan şu yüce, şerefli ve parlak anlamı bizlere sunmaktadır. Arkasından duyuları ve hisleri doyuran nimetler gelmektedir. Hem de insanoğlunun kafasında canlandırabileceği biçimi ile yer almaktadır. Ancak bu nimetler cennete, -tadına varanlardan başka hiçbir kimsenin bilemeyeceği biçimde- ve cennetliklerin ruhlarının eriştikleri dereceye göre ayarlanmış olarak sunulacaktır.
"Orada akan bir kaynak vardır."
Bu ifadede yer alan "aynun cariye" deyimi, fışkırıp duran su kaynağı demektir. Bu ifade cennetlikleri suya kandırmanın yanına güzellik öğesini de hareket güzelliğini de, fışkırıp kaynama ve akma güzelliğini de katıyor. Akan su, insanın hissine canlılık, titreyen ve çağlayıp akan bir rahatlık verir ve İşte insanın duygularının derinliklerine işleyen bu gizli açıdan ruhlara ve gözlere tatmin sağlayan bir olgudur. "Orada yükseltilmiş tahtlar vardır." "Yükseklik" sözcüğü, temizlik çağrışımı vermesinin yanında pis şeylerden arınmış olma havası da vermektedir.
"Önlerine konulmuş kadehler."
Önlerine dizilmiş içilmeye hazır kadehler vardır. Ne istemeye gerek vardır ne de hazırlamaya:.. (Nemarık): Rahatça yaslanmak için yastıklar ve koltuk minderleri vardır orada. "Serilmiş halılar vardır" (Zerabiy) saçaklı... Burada yer alan (zerabiy) saçaklı yaygılar demektir. Yaygılar oraya buraya süs ve rahat sağlamak için dizilip serpiştirilmişlerdir. Bütün bunlar insanların yeryüzünde benzerlerini gördükleri nimetlerdir. Cennet nimetlerinin yeryüzündeki benzerleri gibi nitelenmesi insanların kavrayabilmeleri içindir. Bu nimetlerin asıllarına ve onlardan yararlanmanın şekli ise cennetteki tat alma duyusuna, yüce Allah'ın tat alma duyusunu kendilerine bahşetmiş olduğu bahtiyar insanlara, bırakılmıştır.
Nimetin veya azabın şeklini araştırmaya kalkışmak ve bu uğurda karşılaştırmalarda ve değerlendirmelerde bulunmak boş sözlere dalmak demektir. Herhangi bir şeyin nasıl olduğunu kavramak kavrama duygusunun çeşidine bağlıdır. Yeryüzündekiler bir şeyi yeryüzünün şartları, ortamı ve orada sürdürülen hayatın şekline bağımlı olan bir his yapısı ile kavrarlar. Oraya, ahirete geçtiklerinde ise, perdeler kalkar, engeller kaldırılır, ruhlar ve akıllar bağımsız hale gelir. Hatta sözlerin anlamları bile, tatlarının değişmesinden dolayı değişmiş ve nasıl olacaksa o anlamı taşır hale gelmiştir. Tabi bizler şu an, onların nasıl olacaklarını kavramaktan aciziz.
Biz bu niteliklerden algılama yeteneğimiz gücünün yettiği en son sınıra vararak lezzet duyma, tat alma ve nimetten yararlanma biçimlerini canlandırsın diye söz ediyoruz. Çünkü bu dünyada bulunduğumuz sürece tadına varabileceğimiz budur, gerçek yüzünü ise orada ahirette yüce Allah bizlere ihsanı ve hoşnutluğu ile ikramda bulunduğu zaman, bizleri ağırladığı zaman anlayabileceğiz