İsra Sûresindeki Kıyamet Sahnesi
13 - Her insanın amelini halka yapıp boynuna takarız. Kıyamet günü açık olarak bulacağı bir amel defteri önüne çıkarırız.
14 - Herkese "Oku kitabını, bugün sen kendin için yeterli bir muhasebecisin " deriz.
15 - Kim doğru yolu izlerse kendisi için izler. Kim doğru yoldan saparsa kendi zararına sapıtmış olur. Hiç kimse bir başkasının günah yükünü taşımaz. Bir peygamber göndermedikçe hiç kimseyi azaba çarptırmayız.
Her insanın boynuna dolanan şey, onun amelinden doğan sonuçlardır. Yani amelden kendi payına düşen karşılıktır. Bu da onun işlediği amelleri ifade etmektedir. Boynuna dolanması ise, onun kendisine yapıştığını ve ondan ayrılmayacağını tasvir etmektedir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in metodunda soyut kavramlar somut bir şekilde canlandırılır, onlara şekil kazandırılıp net bir şekilde ortaya konulur. Onun yaptığı işler kendisinden geri durmaz. İnsan da onlardan yakasını kurtaramaz. Kıyamet gününde insanın kitabının açık olarak kendisine verildiğinin ifade edilmesi de bu türden bir ifadedir. Bu da onun tüm yaptıklarının apaçık ortaya çıktığını, onları gizleyemeyeceğini, bilmezlikten gelemeyeceğini ve bu konuda herhangi bir demagojiye kaçamayacağını tasvir etmektedir.
İşte bu soyut anlam açık olarak kitabın oluşturduğu tabloda canlandırılmaktadır. Bu şekildeki bir tasvir insanın ruhu üzerinde daha derin etkiler bırakmakta ve onun duygularında daha etkili bir şekilde varlığını hissettirmektedir. Böylece bir de bakmışsın ki, insanın hayal gücü çetin kıyamet gününden kaynaklanan bir korku içinde ürpermekte, boynuna dolanan bu amelleri ve açık olarak verilen bu kitabı ürpererek ele almaktadır. Bugün de bütün sırlar ve gizli saklı şeyler ortaya çıkmakta, artık ne bir şahide ne de muhasebeciye gerek kalmaktadır:
"Herkese "oku kitabını, bugün sen, kendin için yeterli bir muhasebecisin"deriz.
Evrende işleyen bu şaşmaz ilke ile çalışmanın ve çalışmaya verilen karşılığın ilkesi birbirine bağlanmaktadır.
"Kim doğru yolu izlerse kendisi için izler. Kim doğru yoldan saparsa kendi zararına sapıtmış olur. Hiç kimse bir başkasının günah yükünü taşımaz. Biz peygamber göndermedikçe hiç kimseyi azaba çarptırmayız."
Bu her insanın sadece kendini bağlayan bireysel sorumluluğun kendisidir. Eğer doğru yolu seçerse kendisine, sapıklık yolunu seçerse cezası kendisine aittir. Hiç kimse kimsenin günahını taşımaz, kimse de kimsenin yükünü hafifletemez. Herkes sadece kendi yaptığından sorumludur. Herkes de sadece yaptığının karşılığını görür. Ve orada hiçbir samimi dostunu sorup ilgilenemez.
* * *
71 - Biz o gün bütün insan gruplarını önderleri ile birlikte huzurumuza çağırırız. Kimlere amel defterleri sağ taraftan verilirse, onlar defterlerini sevine sevine okurlar. Onlara kıl kadar haksızlık edilmez.
72 - Bu dünyada gerçekler karşısında kör olan kimse ahirette de kör, doğru yoldan sapmışlık oranı da daha büyük olur.
Bu sahne bütün yaratıkların toplandığı günü canlandırmaktadır. Burada her topluluk kendi adıyla işlemiş oldukları "yolun" adıyla çağrılmaktadır. Veya kendisine uymuş oldukları peygamberin adıyla yahutta dünya hayatında lider olarak gördükleri önderlerinin adıyla çağrılmaktadır. Çağrılıyor ki, dünyada yaptıklarının yazılı belgesi kitap teslim edilsin ve ahiret yurdundaki cezaları kendilerine bildirilsin... Orada kimin amel defteri sağ taraftan verilirse, o bu kitabıyla sevinir, onu okur ve okutur. Mükafatı da eksiksiz biçimde verilir. İsterse bir hurma çekirdeğinin ortasındaki çizgi kadar olsun! Dünyada doğru yolun kanıtlarını görmeyenler, ahirette de iyilik yolunu görmeyeceklerdir. Daha da sapık olacaklardır. Cezaları ise bellidir. Fakat ayetlerin akışı bu korkunç kalabalığın canlandırıldığı sahnede insanların halini tasvir ediyor. Kör bir adam yolunu şaşırmış, yürümeye çabalıyor. Kendisine yol gösterecek kılavuz bulamıyor. Yolunu bulabilmesi için başka bir imkânı da yok. Bu kör adam bu şekilde tasvir edildikten sonra öylece bırakılıyor. Onun hakkında kesin bir hüküm verilmiyor. Zira böyle korkunç ve zorlu bir ortamda körlük ve sapıklık sahnesi zaten başlı başına dehşet verici ve kalpleri ürperten bir cezadır!
* * *
97 - Allah kimi doğru yola iletirse o doğru yolda olur. Kimileri saptırırsa da onlar için kendisinden başka bir kurtarıcı bulamazsın. Kıyamet günü biz onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzüstü süründürürüz. Varacakları yer cehennemdir. Oranın ateşi sönmeye yüz tuttukça onu yeniden tutuştururuz.
98 - Onların cezaları budur. Çünkü ayetlerimizi yalanlamışlar ve "Biz kemik ve toz haline dönüştükten sonra diriltilerek yaratılışın yeni bir aşamasına mı geçeceğiz?" demişlerdi.
99 - Onlar gökleri ve yeri yoktan var eden Allah'ın kendi benzerlerini bir kez daha yaratmaya gücünün yeteceğini görmüyorlar mı? Üstelik Allah onlar için bir gün sona ereceği kuşkusuz olan sınırlı bir yaşama süresi belirledi. Buna rağmen bu zalimler kâfirlikte direndiler.
Yüce Allah doğru yolun da sapıklığın da yasalarını belirlemiştir. İnsanları bu yasalarla baş başa bırakmıştır. Bunlara göre yürümelerini ve sonunda akıbetlerine katlanmalarını dilemiştir. İnsanın hem doğru yola hem de sapıklığı eğilim duyabileceği gerçeği de bu yasalardan biridir. Doğru yol üzerinde veya sapıklık yolunda yürüme isteği ve çalışmasının sonucunda insanın nihai tercihi belirginlik kazanır. Yönelişi ve çabası ile Allah'ın hidayetini hak edeni Allah doğru yola iletir. İşte gerçekten doğru yolda olan da budur. Zira o Allah'ın belirlediği doğru yolu izlemiştir.Doğru yolun delillerinden, belgelerinden, işaretlerinden yüz çevirerek sapıklığı hak edenleri ise hiç kimse Allah'ın azabından koruyamaz:
"Allah'dan başka onun bir kurtarıcısını bulamazsın."
Allah onları kıyamet gününde aşağılayıcı, tiksindirici bir halde mahşer meydanına getirecektir:
"Yüzüstü süründürürüz."
Emekleyerek yürürler.
"Kör, sağır ve dilsiz olarak."
Bu kalabalıkta kendilerine yol gösterecek olan organlarından mahrum olurlar. Bu organlarını etkisiz halde bulurlar. Sonunda;
"Varacakları yer cehennemdir."
Soğumayan ve aralıksız olarak yanan cehennem.
"Sönmeye yüz tuttukça onu yeniden tutuştururuz."
Bu gerçekten ürperten bir sonuç ve korkunç bir cezadır. Fakat onlar Allah'ın ayetlerini inkâr etmekle bunu çoktan hak etmişlerdir.
"Onların cezaları budur. Çünkü ayetlerimizi yalanlamışlardı."
Dirilişi reddetmişler ve meydana gelebileceğini kabule yanaşmamışlardır.
"Biz kemik ve toz haline dönüştükten sonra diriltilerek yaradılışın yeni bir aşamasına mı geçeceğiz?" demişlerdi
Konunun akışı içinde verilen bu sahne sanki gözler önündeki bir olaydan söz etmektedir. Sanki içinde yaşadıkları dünya artık sayfalarını kapamış ve uzak bir geçmişe karışmıştır... Bu Kur'an sahneleri canlandırma ve onları birer canlı realite olarak sergileme metodunun gereği olarak böyle ifade edilmiştir. Böyle sunar ki, zaman geçmeden önce bu sahne kalpler ve duygular üzerindeki etkisini göstersin.
Sonra dönüyor, müşriklerle gördükleri, fakat değerlendiremedikleri realitelere dayalı bir mantıkla tartışıyor:
"Onlar gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'ın kendileri gibi küçücük yaratıkları bir kez daha yaratmaya gücünün yeteceğini görmüyorlar mı?"
Öyleyse dirilişte ne gibi bir gariplik vardır? Bu dehşet verici evrenin yaratıcısı olan Allah, insanlar gibi yaratıkları da yaratabilir ve insanları tekrar diriltebilir...
"Üstelik onlar için sınırlı bir yaşama süresi belirlemiştir."
Bu ecel gelene kadar kendilerine zaman tanımış ve süresi dolana kadar onlara mühlet vermiştir.
"Buna rağmen zalimler kâfirlikten başka bir şeyi kabul etmediler."
Öyleyse belgelerin konuşturulmasından, sahnelerin dile getirilmesinden ve apaçık ayetlerden sonra onların çarptırıldıkları bu ceza, gerçekten adil bir cezadır.