Kamer Sûresindeki Kıyamet Sahnesi
3 - Yalanladılar, keyfi arzularına uydular; ama herşey yerinde duruyor.
4 - Onlara bu tutumlarından vazgeçmelerini sağlayacak haberler geldi.
5 - Bu haberler son derece anlamlı ve etkilidir, ama uyarılar yararlı olmuyor.
6 - Sen de yüz çevir onlara. Görevli melek, o gün onları benzeri yaşanmamış olaya çağırdığında;
7 - Mezarlarından donuk ve ürkek bakışlarla çıkarak çekirge sürüsü gibi etrafa yayılırlar.
8 - Kendilerini çağıran görevliye doğru koşarlar. O zaman kafirler "Bu zor bir gündür" derler.
Onlara bu Kur'an'da anlatılan evrensel mucizelerin, bunların yanı sıra kendilerinden önce yaşamış ve ilahi mesajı yalanlayan toplumların yok edilişlerinin ve yine Kur'an'da tasvir edilen ahiret serüvenlerinin haberleri geldi. Bütün bu haberler yanlış yolda olanların tutumlarını değiştirmelerini sağlayacak nitelikte uyarıcılardı. Yine bu haberler kalpleri yumuşatacak, onları yüce Allah'ın hikmetli planını düşünmeye daldıracak derecede hikmet doluydu. Fakat körelmiş kalplerin bütün pencereleri Allah'ın ayetlerine karşı kapalıdır, gelen haberlerden yararlanmazlar, ard arda çınlayan uyarıcıların seslerine karşı kulakları duyarsızdır. Okuyoruz:
"Bu haberler son derece anlamlı ve etkilidir; ama uyarılar yararlı olmuyor."
Çünkü iman, yüce Allah'ın bunu kabul etmeye hazır olan, bu nimete lâyık olan kalbe yönelik bir bağışıdır.
Müşriklerin kör inatlarının, ısrarlı sırt çevirmelerinin, gelen haberlerden yararlanmayışlarının ve uyarılar karşısındaki aşırı duyarsızlıklarının tasvirine ilişkin bu noktada Peygamberimize dönülüyor; ona bu zavallılardan yüz çevirmesi," onları kendi hallerine bırakması telkin ediliyor. Onlar nasıl olsa o zor günle karşılaşacaklardır. Onlar o günün eşiğinde ayın ikiye bölündüğünü gördükleri halde onun yakın olduğunu bildiren uyarıcıların seslerine kulak asmıyorlar. Okuyoruz:
"Sen de yüz çevir onlara. Görevli melek o gün onları benzeri yaşanmamış olaya çağırdığında; Mezarlarından donuk ve ürkek bakışlarla çıkarak çekirge sürüsü gibi etrafa yayılırlar. Kendilerini çağıran görevliye doğru koşarlar. O zaman kafirler 'bu zor bir gündür' derler."
Burada o "zor gün"ün bir sahnesi ile karşı karşıyayız. Bu sahnenin dehşeti ve çetinliği hem surenin bütününün gölgesi ile hem kıyamet anının yaklaştığını belirten alarm zili ile tam ayın bölündüğüne ilişkin haberle ve hem de surenin müzikal titreşimi ile uyum halindedir.
"Sahne, ardışık tablolu ve hızlı akışlıdır. Hızlılığı yanında somut ve hareketlidir de. Motifleri ve hareketleri bütünlük arz eder. İşte şu mezarlarından bir anda çıkan çekirge sürüsü gibi insan kalabalıkları. Bildiğimiz çekirge sürülerinin tablosu, sunulan bu görüntüyü zihnimizde canlandırmamıza yardım ediyor. Bu kalabalıkların bakışları dehşetten ve alçalmışlıktan dolayı donuk ve ürkektir. Bunlar hızlı adımlarla kendilerini çağıran görevliye doğru koşuyorlar. Bu görevli onları o güne kadar benzeri yaşanmamış, eşi görülmemiş, zor, bilmedikleri, tanımadıkları ve bu yüzden tedirgin bakışlarla gözledikleri bir sahneye çağırıyor. Bu toplanma, bu dehşet ve koşuşma sırasında kafirler "bu zor bir gündür" diyorlar. Bu cümle çetin ve ürkütücü bir sahne ile yüz yüze gelmek için yola çıkan yorgun ve bitkin insanların söyleyecekleri bir sözdür."
* * *
43 - Acaba sizin içinizdeki kafirler onlardan daha mı iyidir, yoksa kutsal kitaplarda size ilişkin bir suçsuzluk belgesi mi var?
44 - Yoksa onlar "Biz karşımıza çıkacak herkesi yenen güçlü bir orduyuz" mu diyorlar?
45 - Yakında orduları bozguna uğratılacak ve geri püskürtüleceklerdir.
46 - Asıl azaba kıyamet günü çarpılacaklardır. Kıyamet günü onlar için daha feci ve daha acıdır.
47 - Suçlular şaşkınlık ve ateş içindedirler.
48 - O gün onlar yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılırlar; "Ateşin vücudunuza değişini tadınız" diye.
49 - Biz her şeyi belirli bir plan uyarınca yarattık.
"Yoksa onlar 'Biz karşımıza çıkacak herkesi yenen güçlü bir orduyuz' mu diyorlar?"
Bu şaşkınlar kendilerini kalabalık görünce güçlerine hayran oluyorlar. Ordularının büyüklüğü yüzünden gurura kapılarak "Zafer bizimdir, bizi kimse yenemez, bizim ordularımızı hiç kimse bozguna uğratamaz" diyorlar.
Fakat nasıl bir akıbete uğrayacakları kendilerine kesin, yüksek frekanslı ve kuşkusuz bir sesle ilan ediliyor. Okuyoruz:
"Yakında orduları bozguna uğratılacak ve geri püskürtüleceklerdir."
Kalabalık orduları onları kurtaramayacak, güçleri işlerine yaramayacaktır. Bunu onlara ezici ve karşı konulmaz iradenin sahibi olan yüce Allah ilan ediyor. Bu geçmişte böyle olduğu gibi her zaman da kesinlikle böyle olacaktır.
Müşriklerin Bedir savaşında uğradıkları bozgun, dünyada gördükleri bozgundu. Fakat bu bozgun karşılaşacakları son bozgun olmadığı gibi başlarına gelecek en ağır ve en dehşetli bozgun da değildi. İşte Kur'an, dünya bozgununu geride bırakarak onlara bu son bozgunu hatırlatmaya geçiyor. Okuyalım:
"Asıl azaba kıyamet günü çarpılacaklardır. Kıyamet günü onlar için daha feci ve daha acıdır."
Evet, ahiret azabı dünyada gördükleri ve görecekleri bütün azaplardan daha dehşetli ve daha acıdır. Ahiret azabı tufandan kasırgaya, şimşekten taşları savuran müthiş rüzgara ve Firavun ile yandaşlarının güçlü ve sert pençeli yakalanışlarına varıncaya kadar yukarıdaki ayetlerde canlandırılan bütün azap sahnelerinden daha korkunç ve tüyler ürperticidir.
Sonra ahiret azabının nasıl bütün dünya azaplarından daha acı ve dehşetli olduğu ayrıntılı olarak anlatılıyor. Bu açıklama son derece korkunç bir kıyamet sahnesinde gözlerimizin önüne seriliyor. Okuyoruz:
"Suçlular şaşkınlık ve ateş içindedirler. O gün onlar yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılırlar; 'Ateşin vücudunuza değişini tadınız' diye."
Onlar o gün bir yandan akılların ve vicdanların işkencesi olan şaşkınlık içinde debelenirlerken öbür yandan derileri ve vücutları kavuran ateşler içinde yanarlar. Onlar ve onlar gibiler vaktiyle "Biz içimizden bir insanın peşinden mi gideceğiz? Öyle yaparsak sapıtmış ve kendimizi ateşlere atmış oluruz" demişlerdi ya. İşte bu katmerli ceza sözlerinin karşılığıdır. Böylece sapıtmanın ve ateşe atılmanın nerede olacağını öğrenmiş olacaklardır.
Onlar yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılacaklar; sürüklenirken itilip kakılacak, paylanacaklardır. Bu cezada dünyadaki böbürlenmelerinin, güçlerine güvenerek şımarmalarının, insanlara tepeden bakmalarının karşılığıdır. Ayrıca "Ateşin vücudunuza değişini tadınız" azarı ile psikolojik azaplarının acısı daha da şiddetlendiriliyor. Bu ifade o azabı adeta şimdiki zamana taşıyarak somutlaştırmakta, onu kulaklara ve gözlere şu anda sunulmuş gibi tasvir etmektedir.
Bu korkunç ve sarsıcı sahnenin ışığı altında genel olarak tüm insanlığı ve özel olarak Mekke müşriklerine yönelik bir açıklama ile karşılaşıyoruz. Bu açıklamanın amacı yüce Allah'ın her işinin bir plana, anlamlı bir maksada ve ön tasarıya dayandığı gerçeğini kalplere işlemektir.
Yüce Allah'ın günahkârları dünyada cezalandırması, ahirette azaba çarptırması, bunların öncesinde peygamberler göndermesi, uyarılar yapması, Kur'an'ı ve öbür kutsal kitapları indirmesi, bütün bunların yanında şu evrendeki canlı cansız varlıkları yaratması ve yönlendirmesi, bütün bunlar, irili-ufaklı bütün her şey belirli bir plan uyarınca yaratılmıştır belirli bir amaca göre yönlendirilmektedir ve anlam yüklü bir ön tasarının ürünüdür. Hiçbir şey boşuna, rastgele, amaçsız ve plansız değildir. Okuyoruz:
"Biz her şeyi belirli bir plan uyarınca yarattık: "
Her şeyi, irili-ufaklı her nesneyi, konuşabilen ve dilsiz her varlığı, hareket edebilen ve edemeyen tüm yaratıkları, geçmişte ve şimdiki zamanda var olan tüm nesneleri, bilinen ve bilinmeyen bütün yaratıkları, kısacası her şeyi belirli bir plan uyarınca yarattık. Bu plan her yaratığın öz varlığını, niteliklerini, miktarını, zamanını, yerini, çevresini kuşatan varlıklar ile arasındaki ilişkileri ve evrenin yapısı üzerindeki etkisini belirler, sınırlandırır.
Bu kısacık ayet son derece geniş kapsamlı, görkemli ve büyük bir gerçeğe parmak basar. Bütün evren bu gerçeğin somut kanıtı niteliğindedir. Şu evren bütünü ile yüz yüze gelen, onunla iletişim kuran, ondan etkilenen, varlık bütününün uyumlu ve koordineli bir parçası olduğunun bilincinde olan kalp, bu gerçeği ana çizgisi ile kavramakta gecikmez. Evrendeki her şey bu mutlak uyumu gerçekleştiren bir plana bağlıdır. Bu evren bütünü ile yüz yüze gelen her kalp, bu kapsamlı planın gölgesinin ana çizgilerinin damgasını üzerinde taşır.
* * *
54 - Kötülüklerden sakınanlar cennetlerde ve ırmak kenarlarındadırlar.
55 - Güçlü hükümdarın katında güvenli bir konutta ağırlanacaklardır.
Sakınanlar bu mutluluk içinde yüzerken günahkârlar "şaşkınlık ve ateşler içindedirler". Yüzüstü sürüklenerek, itilip kakılarak cehenneme atılırlar. Bir yandan azarlanırlarken öbür yandan "Ateşin vücudunuza değişini tadınız" diye cehennemin yakıcı kucağına bırakılırlar.
Bu iki ayetin çizdiği tablonun her iki yanı da mutluluktur; "Kötülüklerden sakınanlar cennetlerde ve ırmak boylarındadırlar." "Güçlü hükümdarın katında, güvenli bir konutta ağırlanacaklardır."
Bir yanda organizmalar aracılığı ile tadılan somut bir mutluluk geniş kapsamlı ve yaygın içerikli bir ifade içinde dile getiriliyor: "Cennetlerde ve ırmak boylarındadırlar." İfadeden buram buram nimet ve konfor tütüyor. Sözcükleri bile tatlı, gürül gürül akışlı. "Nehir (ırmak)" sözcüğün bu kalıpta kullanılmış olması, sırf kafiye ahengini sağlamak amacı ile değildir. Aynı zamanda sözcüğün titreşimi ve ifadenin ahengi ile zihinlerde konfor ve rahatlık imajı canlandırılma istenmiştir.
Tablonun öbür yanında kalplerin, ruhların tadacağı yüce Allah'a yakınlık ve O'nun tarafından ağırlanma mutluluğu vardır:
"Güçlü hükümdarın katında, güvenli bir konutta..: "
Kötülüklerden sakınanların kalacakları barınaklar kalıcı, güvenlidir. Yüce Allah'a yakın ve onurlandırıcıdır. Bir yanda yüce Allah'ın yakınında olmalarının çekiciliğine, öbür yandan sürekli olmanın huzuruna sahiptirler. Böyledir bu. Çünkü bu barınaklarda ağırlanacak olanlar sakınanlar, korkanlar, çekinenlerdir. Yüce Allah, aynı kişiye iki korkuyu tattırmaz. Hiç kimseyi hem dünyada hem de ahirette korku ile yüz yüze getirmez. Dünyada kendisinden korkanları ahirette güven içinde yaşatır. Onları en korku dolu anların dehşetinden uzak tuttuğu gibi yakınına almanın ve onurlandırmanın deryasında yüzdürür.
Korku, acı, yakalanma ve yokedilme sahneleri ile dolup taşan bu sure işte bu huzur mesajı ile, bu güvenli gölgenin altında noktalanıyor. Meğer bu huzur mesajı, bu güvenli gölge ne kadar tatlı, ne kadar çekici, ne kadar sürekli ve n kadar mutluluk bağışlayıcıymış! İşte eksiksiz terbiye yöntemi budur. Vicdanların gizli kanallarını ve kalplerin ince giriş yollarını iyi bilen ve her işi yerinde olan yüce Allah'ın eğitim sistemi karşısındayız. İşte her şeyi belirli bir plan göre yaratan, hiçbir gizliliği dikkatinden kaçırmayan ve her şeyden haberdar olan yüce Allah'ın ince ve duyarlı plan