Mürselat Sûresindeki Kıyamet Sahnesi

1 -Dalga dalga salınanlara,

2 - Kasırga gibi esip savuranlara,

3 - Her yana dağıtanlara,

4 - Doğruyu eğriden kesin çizgilerle ayıranlara,

5 - İlahi mesajı peygamberlere iletenlere andolsun.

6 - Ya bahaneleri boşa çıkarmak ya da uyarmak amacı ile,

7 - Size söz verilen kıyamet kesinlikle kopacaktır.

Bu kesitle ele Alınan konu "Kıyamet günü" meselesidir. Müşriklerin gerçekleşeceğini bir türlü akıllarına sığdıramadıkları ve Kur'an'ın, birçok ayetinde gerçekleşeceğini değişik anlatma yöntemleri ile vurgulayarak kafalarına işlemeye çalıştığı kıyamet günü meselesi ile yüz yüzeyiz. Kur'an'ın bu olguyu müşriklerin akıllarına yerleştirmek, onun gerçekliğini kalplerine işlemek için gösterdiği yoğun çaba gerekli, hatta kaçınılmaz bir çabadır. Çünkü müşriklerin vicdanlarında temel ilkelere dayalı bir inanç yapısı kurabilmek için, bunun yanı sıra hayatlarının değer yargılarının ölçülerini bütünü ile düzeltebilmek için bu olgunun gerçek olduğuna inandırılmaları ön şart idi. Ahiret gününe inanmak gök kaynaklı bu inanç sisteminin temel taşı olduğu gibi, insana yaraşır hayat düşüncesinin de temel taşıdır. Bu hayatla ilgili olan her şey sonunda varıp ona dayanır. Hayatın her alanına egemen olan değer ölçüleri de ancak bu inanç temeline dayandırılarak düzeltilebilir. İşte bu yüzden bu inancı kalplere ve kafalara yerleştirebilmek için bunca uzun ve yoğun çabaların harcanması gerekmiştir.

Yüce Allah, surenin bu ilk ayetlerinde kıyamete ilişkin vaadinin gerçekleşeceği yolunda yemin ediyor. Yemin cümlelerini okurken ilk başta şunu fark ediyoruz. Üzerine yemin edilen şeyler bilgi alanımızda kapalı, evren ve insan hayatına etkileri yansıyan gizemli güçlerdir.

Eski tefsir bilginleri bu "gizemli güçler"in ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürüyorlar. Kimi bu yemin cümlelerinde sözü edilen güçlerin kesinlikle "rüzgarlar", kimi "melekler" olduklarını ileri sürerken kimileri bu cümlelerin bir kısmında meleklerin ve geriye kalanlarında da rüzgarların kastedildiğini söylüyor. Bu görüş farklılıkları, bu sözcüklerin anlamlarının belirsiz olduğunu kanıtlar. Aslında sadece yüce Allah'ın bildiği bir gayb meselesi (yani kıyamet günü) hakkında yemin edilirken belirsiz şeyler üzerine yemin edilmesi son derece tutarlı ve uyum gözetici bir yöntemdir. Bu yemin cümleleri ile demek isteniyor ki, bu gaybe ilişkin olgular nasıl aslında birer realite ise ve insan hayatını etkiliyorlarsa kıyamet günü de öyledir, o da bir gün gerçekleşecek olan bir realitedir.

HESAP GÜNÜ

Bunun arkasından son hesap gününde evrenin dengesinde meydana gelecek olan alt-üst olmalara ilişkin sahnelerde gözlenen sert sarsıntı geliyor. O gün Peygambere verilen bir "randevu" niteliğindedir. Bu randevuda tüm peygamberler insanlığa yönelik çağrılarının bilançosunu sunacaklardır.

8 - Yıldızlar karardığı zaman,

9 - Gök parçalandığı zaman,

10 - Dağlar ufalanıp dağıldığı zaman,

11 - Peygamberlerin tanıklık sıraları geldiği zaman,

12 - Bu tanıklık hangi güne ertelendi?

13 - Hüküm gününe.

14 - Hüküm gününün ne olduğunu biliyor musun?

15 - O gün inkarcıların vay haline!

O gün yıldızlar kararır, gök parçalanır dağlar ufalanıp havada uçan toza dönüşür. Kur'an'ın çeşitli surelerinde bu evrensel alt-üst oluşu tasvir eden birçok sahneler sunulur. Bütün bu sahnelerin verdikleri ortak imaj şudur. O gün görünen evrenin şirazesi kopar. Bu kopmaya korkunç gürültüler, sarsıntılar ve patlamalar eşlik eder. Bu dehşetli olaylar insanların öteden beri gözledikleri deprem gibi volkanik patlamalar gibi, yıldırımlar gibi korku ve dehşet saçan küçük çaplı doğal olaylara hiç benzemezler. Eğer bir karşılaştırma yapacak olursak bu doğal olaylar, kıyametin dehşetli olayları yanında hidrojen bombası yanındaki çocukların bayram fişekleri patlamaları gibi kalır. Bu karşılaştırma bile sadece bir meseleyi insan aklına yaklaştırma girişiminden ibarettir. Yoksa evrenin parçalanmasının ve bize anlatıldığı biçimde dağılmasının meydana getireceği dehşet, kesinlikle insanın tasavvur kapasitesine sığmayacak kadar büyüktür.

Bu evrensel sahnelerde somutlaşan dehşetin yanı sıra okuduğumuz ayetlerde kıyamet gününe ertelenen bir başka büyük olaya değiniliyor. Bu olay bütün peygamberlerin uzun insanlık boyunca sürdürdükleri çağrı misyonunun bilançosunun sunulmasıdır, bu sunuluşa ilişkin randevudur. Bütün peygamberlere o gün için randevu verilmiş, o gün genel bir buluşma günü olarak belirlenmiştir. Bu buluşmada peygamberler göklerden, yeryüzünden ve dağlardan daha ağır basan o büyük konuya ilişkin son hesaplarını sunacaklar, dünya hayatının tüm problemleri çözüme bağlanacak, Allah bu problemlere ilişkin hükmünü verecek, ardışık insan kuşaklarını ve bütün çağları bağlayan son söz söylenecektir.

Ayette ifadede bu büyük olaya ilişkin bir korkutma vardır. Bu korkutma, olayın kavrama kapasitelerini aşan mahiyetinin büyüklüğünü anlatacak boyutlardır. Okuyalım:

"Peygamberlerin tanıklık sıraları geldiği zaman, bu tanıklık hangi güne ertelendi? Hüküm gününe, hüküm gününün ne olduğunu biliyor musun?"

Ayetlerin anlatım biçimi, son derece önemli ve korkunç bir olaydan söz edildiğini açıkça ortaya koyuyor. Öyle ki, bu korkunçluk sönen yıldızların, parçalanan göğün ve ufalanıp toz gibi uçuşan dağların saldıkları korkuyu bile geride bırakıyor. Bu vurgunun korkunçluğu ve dehşeti duygulara işleyince hemen arkasından şu dehşetli vurgu ve şu korkunç uyarı ile sarsılıyoruz:

"O gün inkarcıların vay haline!"

Bu uyarı üstün ve karşı konulmaz iradeli yüce Allah'tan geliyor. Üstelik evrene egemen olan dehşeti ve son mahkeme oturumunun ürperticiliğini izliyor. Bu oturuma bütün peygamberler de katılıyor ve kendilerine verilen bu randevuda son bilançolarının rakamlarını sunuyorlar. Bu zaman dilimine bağlanarak yapılan bu uyarının sarsıcı bir ağırlığı, ürkütücü bir etkisi vardır.

Müşrikler, son hüküm gününün dehşetli olaylarına yönelik gezilerinden döner dönmez yeni bir geziye çıkarılıyorlar. Bu gezide önceki ve sonraki insan kuşaklarının yok ediliş sahneleri ile yüz yüze geleceklerdir.

* * *

İNKARCILARIN KORKUNÇ SONU

29 - Şimdi inkar ettiğiniz yere koşunuz!

30 - Üç çatallı gölgeye koşunuz.

31 - Serinlik sağlamayan ve alevden korumayan gölgeye!

32 - O saray gibi kocaman kıvılcımlar saçar.

33 - Her biri birer sarı deve gibi kıvılcımlar,

34 - O gün inkarcıların vay haline!

Uzun bir yargılanma işleminin tutukluğu ve zorunlu konukluğu arkasından artık serbest olarak gidebilirsiniz. Fakat nereye doğru. Bu hareket özgürlüğü, aslında tutulduktan beter bir şey! "Şimdi inkar ettiğiniz yere koşunuz." İşte şuraya doğru. Orası tam karşınızda duruyor. "Üç çatallı gölgeye koşunuz: ' Orası cehennem ateşinden yükselen ve üç kol halinde yayılan dumanların gölgesidir. Ama ne gölge! Kavurucu güneşten daha beter bir şey! "Serinlik sağlamayan ve alevden korumayan gölgeye!" Bu gölge boğucu, yakıcı, kavurucu bir gölge! Sırf alay üslubunun bir uzantısı olarak ona "gölge"denmiş. Bir de cehennem ateşinden yükselen dumanın gölgesi ile avutma amacı taşıyor bu isimlendirme. Koşunuz. Nereye doğru gideceğinizi biliyorsunuz. Varacağınız o yeri bildiğiniz için oranın adını söylemeye gerek yok. "O, saray gibi kocaman kıvılcımlar saçar. Her biri birer sarı deve gibi kıvılcımlar." Oranın art arda saçtığı kıvılcımların, her biri duvarları taştan örülmüş bir ev iriliğindedir. (Eski araplar duvarları taştan örülmüş her eve "kasr" yani "saray" adını verirlerdi. Buna göre burada sözü edilen sarayın şimdilerde görmeye Alıştığımız saraylar kadar kocaman olması şart değildir.) Bu kıvılcımlar birbirini izledikçe, her biri çayıra yayılmış otlayan birer sarı deveyi andırır. Bunlar kıvılcımlar. Ya peki bu iri kıvılcımları saçan ateşin kendisi acaba nasıl bir şey!

Yürekleri bu korkunun doldurduğu anda o bildiğimiz değerlendirme cümlesi yine karşımıza çıkıyor:

"O gün inkarcıların vay haline!"

Cehennemde somutlaşan maddi korkunun sunulmasını, insanı susturan, ona dilini yutturan manevi korkunun sunulması izliyor, böylece sahneye bütünlük kazandırıyor.

35 - Bugün onların konuşamayacakları bir gündür.

36 - Özür dilemelerine de izin verilmez.

37 - O gün inkarcıların vay haline!

Buradaki korkunç suskunluk, ürkütücü siniklik ve ürpertici çekingenlik, duyulan dehşeti yansıtır. Bu dehşetin arasına ne bir söz, ne de özür dileme girebiliyor. Çünkü artık tartışma ve özür dileme zamanı geride kalmıştır. "O gün inkârcıların vay haline!"

Kıyamet gününe ilişkin başka sahnelerde günahkarların hayıflanmaları, pişmanlıkları, yeminleri ve özür dilemeleri dile getirilir. O gün uzun bir gündür. Abdullah b. Abbas'ın dediğine göre içinde bu da olur, onlar da olur. Burada bu korkunç suskunluk karesinin dondurulması, duruma ve ayetlerin çağrışımına uygun düşmesi yüzündendir.

38 - Bugün sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdiğimiz bir hüküm günüdür.

39 - Eğer bana karşı oynayacağınız bir oyununuz varsa haydi, oynayın bakalım.

40 - O gün inkarcıların vay haline!

Bugün özür dileme günü değil, hüküm verme günüdür. Sizleri, sizden öncekilerle birlikte bir araya getirdik. Alabildiğiniz bir önlem varsa Alınız. Yapabileceğiniz bir şey varsa yapınız. Hayır. Ne alabilecekleri bir önlemleri ve ne de yapabilecek bir şeyleri vardır. Uğradıkları sert paylama karşısında çekingen suskunluktan başka yapacak bir şey bulamıyorlar.

"O gün inkarcıların vay haline!"

İNANANLARIN MUTLU SONU

41 - Kötülüklerden sakınanlara gelince anlar ağaç gölgeleri altında ve pınar başlarındadırlar.

42 - Canlarının çektiği meyvalarla baş başadırlar.

42 - "Yapmış olduğunuz iyiliklerin karşılığı olarak şimdi afiyetle yiyiniz ve içiniz."

44 - Biz iyilik yapanları, İşte böyle ödüllendiriniz.

45 - O gün inkarcıların vay haline!

Evet, kötülüklerden sakınanlar cennet ağaçlarının gölgeleri altındadırlar. Bu defa gölgeler gerçek gölgelerdir. Cehennem dumanından yükselen üç çatallı, serinlik vermez, ateşten korumaz, sözde gölgeler değillerdir. Ayrıca onlar pınar başlarındadırlar. Yakıcı susuzluk uyandıran, boğucu cehennem dumanları arasında değillerdir. Bunların yanı sıra onlar "Canlarının çektiği meyvalarla baş başadırlar." Onlar bu somut nimetlerin ötesinde kalabalıkların gözleri ve kulakları önünde şu yüce onurlandırıcı sözlere de muhatap olacaklardır:

"Yapmış olduğunuz iyiliklerin karşılığı olarak şimdi afiyetle yiyiniz, içiniz. Biz iyilik yapanları, İşte, böyle ödüllendiririz."

Aman Allah'ım! Yüceler yücesi Allah'tan gelen ne büyük lütuf ve ne büyük onurlandırma! Sonra:

"O gün inkârcıların vay haline!"

Bu tehdit, az önceki nimetlerin ve onurlandırıcı ağırlamanın tam karşıtıdır.