Nahl Sûresindeki Kıyamet Sahnesi
24 - Kendilerine "Rabbiniz ne indirdi" diye sorulduğunda "Bunlar eskilerin masallarıdır" dediler.
25 - Böylece kıyamet günü hem kendi günahlarını tümü ile, hem de hiçbir bilgiye dayanmaksızın sapıklığa sürükledikleri kimselerin günahlarının bir bölümünü yüklenirler. Hey! Ne fena bir yükün altına giriyorlar!
Kendilerine "Rabbiniz ne indirdi?"
diye sorulduğunda, cevap vermeyen ve ikna olmayan kötü kalplere sahip büyüklük taslayanlar, bu sorunun cevabını doğrudan doğruya vermezler. Kur'an'ın bir kısmını okuyarak içeriğini özetleyen inkârcılar, bu ciddiyetsiz yorumlarının sonucunda güvenilir kesin cevaptan saparak:
"Bunlar eskilerin masallarıdır."
derler. Ayeti kerimede geçen "esatir" kurguya dayalı saçmalıklarla dolu hikâyeler demektir. Onlar ruhları ve akılları ile ilgili durumları hayat şartlarını ve insanların yaşayış biçimlerini, toplumun ilişkilerini, insanlığın geçmişi, şu andaki ve geleceği ile ilgili durumlarını bir bir ele alıp düzenleyen, problemlerini çözüme kavuşturan Kur'an hakkında böyle bir yakıştırmada bulunuyorlar. Kur'an'ı bu şekilde nitelemelerinin sebebi, onun eski milletlerin hikâyelerini içermesidir. Bu da onları inkâra ve şımarıklığa sürüklemiştir. Böylece hem kendi günahlarını, hem de bu sözlerle yoldan çıkardıkları, Kur'an ve imandan alıkoydukları cahil ve gerçeği bilmeyen insanların bir kısım günahlarını yüklenmişlerdir. İfade bu günahları gayet ağır yükler olarak tasvir etmektedir. Aman ne kötü bir yük, ne kötü bir ağırlık! Bu günah yükleri insanın belini büktüğü gibi, ruhlarını da çökertmektedir. Bu günah yükleri, boyunlarda ağırlık meydana getirdiği gibi kalplerde de ağırlık meydana getirmektedir. Ağırlıklar, taşıyan kimseyi yorduğu gibi, kendilerini de yormakta ve daha ağır ve daha beter bir şekilde bellerini bükmektedir!
* * *
26 - Onlardan öncekiler de peygamberlerine tuzaklar kurdular da, Allah kurdukları yapının temellerini çökerterek tavanını başlarına indirdi; Allah'ın azabı, hiç ummadıkları taraftan başlarına iniverdi.
27 - Sonra kıyamet günü, Allah onlara "Uğurlarında peygamberler ile çatıştığınız ortaklarım hani nerede? diyerek kendilerini rezil eder. Bilgi sahipleri de "Bugün rezillik ve kötü akıbet, kâfirleri kuşatmıştır"derler.
28 - Kendilerine zulmederken canları alınan kâfirler "Biz hiçbir kötülük yapmamıştık" diyerek ölüm meleklerine kolayca teslim olurlar. "Hayır, öyle değil. Allah sizin neler yaptıklarınızı bilir. "
29 - Bunun için ebedi olarak cehennemde kalmak üzere oranın kapılarından içeri giriniz. Kendini beğenmişlerin barınağı ne kötü bir yerdir. "
Allah'ın davası önünde duran ve bu amaçla oyunlar peşinde koşan, sürekli planlar yapan ve tuzaklarından kurtuluşun mümkün olmadığını, planlarının boşa çıkmayacağını sananların gülünç halini, yıkılışlarını ve yok oluşlarını mükemmel biçimde sergileyen bir sahnedir bu. Yüce Allah onları çepeçevre kuşatmıştır çünkü!
"Sonra kıyamet günü, Allah onlara "Uğurlarında peygamberler ile çatıştığınız ortaklarım hani nerede? diyerek kendilerini rezil eder."
Burada bir kıyamet sahnesi canlanıyor. Büyüklük taslayan ve tuzaklar peşinde koşan bu inkârcılar orada rezil, rüsvay olmuşlardır. Artık büyüklük taslamanın ve komplo kurmanın zamanı geçmiştir. Yaratan ve idare edenin huzuruna gelmişlerdir. Yüce Allah azarlama ve tehdit için sorular yöneltiyor onlara:
"Uğurlarında peygamberler ile çatıştığınız ortaklarım hani nerede?"
Hani benim ortaklarım? Onların yüzünden peygamber ve mü'minlerle düşman olduğunuz, onlar hakkında sadece bir ilahın varolduğunu savunan muvahhitlerle tartıştığınız ortaklar nerede?
Bütün bir topluluk rezillikten sus pus olmuştur. Ki kendilerine ilim verilen melekler, peygamberler ve mü'minlerin dili açılsın. Yüce Allah bugünde onların konuşmalarına ve üstün gelmelerine izin vermiştir:
"Bilgi sahipleri de "Bugün rezillik ve kötü akıbet, kâfirleri kuşatmıştır" derler."
"Bugün rezillik ve kötü akıbet kâfirleri kuşatmıştır"...
"Kendilerine zulmederken canları melekler tarafından alınan kâfirleri..."
Surenin akışı içinde onlar, kıyamet adımından bir adım önce ele alınıyor. Onları ölümün gerçekleştiği zamana götürüyor. Melekler, onların canlarını alırken, onlar kendilerini iman ve kesin görüşten mahrum ettikleri, felâketin kucağına attıkları ve sonunda kendilerini ateşe ve azaba sürükledikleri için kendilerine zulmetmiş olduklarının farkına vardılar.
Burada onların ölüm anındaki halleri sahneleniyor. Aslında onlar henüz yeryüzünden zaman ve mekan olarak uzaklaşmış değiller. Dünyada tezgahladıkları yalan, hile ve tuzaklara da yakın bulunuyorlar:
"Biz hiçbir kötülük yapmamıştık diyerek ölüm meleklerine kolayca teslim olurlar"
Hemen teslim olurlar. Bu büyüklük taslayanlar. Bir de bakmışsın ki, onlar hiçbir tartışmaya ve sürtüşmeye girmeden tam teslim olmuşlardır. Sadece teslim bayrağını çekiyorlar ve teslimiyetlerini sunuyorlar. Bu halleriyle de dünyada sürekli yaptıkları numaranın bir devamı olarak suçları reddedip yalanlıyorlar ve tam bir teslimiyet içinde diyorlar ki:
"Biz hiçbir kötülük yapmamıştık."
İşte o büyüklük taslayanlar için alçaltıcı bir sahne, aşağılayıcı bir durum. Onlara verilen cevap:
"Hayır, öyle değil"
Onların ne yaptıklarını eksiksiz bilenin cevabıdır bu:
"Allah sizin neler yaptıklarınızı bilir."
Şu halde yalana, demagojiye ve sözü yaldızlamaya gerek yoktur. Ve onlara verilen ceza, büyüklenenlerin cezası geliyor:
"Bunun için ebedi olarak cehennemde kalmak üzere oranın kapılarından içeri giriniz. Kendini beğenmişlerin barınağı ne kötü bir yerdir."
TAKVA SAHİPLERİ
30 - Kötülükten sakınanlara "Rabbiniz ne indirdi?" diye sorulduğunda "İyilik indirdi" derler. Bu dünyada iyi davrananlar iyilik görürler. Ahiret ise onlar için daha hayırlıdır. Kötülükten sakınanların yurdu ne güzel bir yerdir.
31 - Onların girecekleri yer, altından çeşitli ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada diledikleri her şey kendilerine verilir. İşte Allah kötülükten sakınanları böyle ödüllendirir.
32 - Melekler iyi kulların canlarını alırken kendilerine "Selam üzerinize olsun, yapmış olduğunuz iyiliklerin karşılığı olarak cennete giriniz " derler.
Hiç şüphesiz Allah'tan korkanlar, bu davanın ana temelinin ve yüce Allah'ın gönderdiği yasaların, direktiflerin, emirlerin ve yasakların temelde iyiliğe dayandığını biliyorlardı. Bu nedenle direktiflerin hepsini özlü bir ifade ile özetliyorlardı:
"İyilik indirdi."
Ardından Allah'ın kendilerine vahiy ile bildirdikleri doğrultusunda bu iyiliği genişçe tanımlıyorlar:
"Bu dünyada iyi davrananlar iyilik görürler."
Güzel bir hayat, güzel bir yaşam ve güzel bir yer vardır.
"Ahiret ise onlar için daha hayırlıdır."
Bu dünya yurdundan.
"Kötülükten sakınanların yurdu ne güzel bir yerdir."
Sonra özet olarak verdiğini açıyor. Ahiret yurdunu açıklıyor. Birden yurtların en güzeli ile karşılaşıyoruz.
"Adn cennetleridir."
Orada kalıp yerleşmek için.
"Altlarından çeşitli ırmaklar akar."
Tam anlamı ile bolluk var.
"Orada diledikleri her şey kendilerine verilir."
Mahrumiyet yok. Yorulma yok. Rızıklar dünya hayatında olduğu gibi sınırlı da değil.
"İşte Allah kötülükten sakınanları böyle ödüllendirir."
Surenin akışı içinde daha önce bir adım geri atılarak büyüklük taslayanların hali sergilendiği gibi burada da bir adım geriye dönülerek takva sahiplerinin durumlarına ışık tutuluyor. Bakıyoruz ki, onlar ölüm sahnesinde. Fakat bu sahne sıcak, yumuşak ve onurlu bir sahnedir:
"Melekler iyi kulların canlarını alırlarken..."
Allah'ın huzuruna gönül huzuru ile çıkıyorlar. Ölüm sıkıntısından ve azabından muaftırlar.
"Selam üzerinize olsun, derler."
Onların kalplerine huzur vermek ve gelişleriyle sevindiklerini ifade etmek için:
"Yapmış olduğunuz iyiliklerin karşılığı olarak cennete giriniz derler."
Öncelikle müjdeleri kendilerine ulaşsın diye. Onlar daha ahiretin kapısındayken bu müjdelerini alıyorlar. Yaptıklarının eksiksiz karşılığı olarak.
* * *
84 - O gün her ümmetten bir tanık karşımıza getiririz. ondan sonra artık kâfirlere ne itiraz izni verilir ve ne de Rabblerinden özür dilemeleri istenir.
85 - Zalimler, azapla yüz yüze geldiklerinde, artık ne azapları hafifletilir ve ne de kendilerine mühlet verilir.
86 - Allah'a ortak koşanlar, koştukları ortakları gördüklerinde "Ey Rabbimiz, seni bırakıp kendilerine yalvardığımız ortaklar bunlardı" derler. Koşulan ortaklar ise onlara "Sizler kesinlikle yalancısınız" diye hemen cevap yetiştirirler.
87 - O gün müşrikler, çaresizlik içinde Allah'a teslim oluverirler ve uydurma ilahları tarafından yüzüstü bırakılırlar.
88 - Onlar ki, kâfir oldular ve başkalarını da Allah yolundan alıkoydular, onların azaplarını katlayarak arttırırız.
Sahne peygamberlerin şahitlik etmeleriyle başlıyor. Bu şahit tutulan peygamberler, dünyada kendi toplumlarının neler yaptıklarına, ilahi mesajın karşısında nasıl bir tavır takındıklarına ne tür bir yalanlama içine girdiklerine ilişkin bildikleri tüm uygulamaları anlatıyorlar. İnkâr edenler ise dikilip duruyorlar. Delil getirmeleri veya birilerini aracı olarak kullanmalarına izin verilmiyor. Herhangi bir söz veya iş ile Rabblerini memnun etmeleri istenmiyor. Zira artık razı etme, azarlama zamanı geçmiştir. Şimdi hesap ve ceza görme zamanı gelmiştir:
"Zalimler, azapla yüz yüze geldiklerinde artık ne azapları hafifletilir ve ne de kendilerine mühlet verilir."
Ortak koşanlar mahşer meydanında Allah'ın ortakları olarak kabul ettikleri ve Allah ile birlikte ya da Allah'ın dışında birer ilah olduklarına inanıp, kendilerine taptıkları ortaklarını gördüklerinde bu sessizlik sona eriyor. Müşrikler, bu ortak koştukları yaratıklara işaret ederek diyorlar ki:
"Ey Rabbimiz seni bırakıp kendilerine yalvardığımız ortaklar bunlardı."
Onlar ancak bugün gerçeği kabul ediyorlar ve: "Ey Rabbimiz" diyorlar. Bugün artık onlar için "onlar Allah'ın ortaklarıdır" demiyorlar.
"Bunlar bizim ortaklarımızdır"
diyorlar. Burada ortak koşulanlar birden irkiliyorlar ve bu ağır itham karşısında tir tir titriyorlar. Kesin ve net bir ifadeyle kendi kullarını yalan söylemekle suçluyorlar ve bunu pekiştiriyorlar:
"Koşulan ortaklar ise onlara "Sizler kesinlikle yalancısınız" diye hemen cevap yetiştirirler."
Sonra tam bir teslimiyet ve gönülden bir bağlılıkla Allah'a yöneliyorlar.
"O gün müşrikler çaresizlik içinde Allah'a teslim oluverirler."
Bir de bakıyoruz ki, müşrikler bu iftiralarından bir şey elde edemiyorlar. Bu tehlikeli durumda dayanacak hiçbir nokta bulamıyorlar:
"Ve uydurma ilahları tarafından yüzüstü bırakılırlar."
Bu duruşma anı, kendileri inkâr edip başkalarını da Allah'ın yolundan alıkoyarak, küfre sürükleyen inkârcıların azabının arttırılmasının belirtilmesiyle sona eriyor:
"Onlar ki, kâfir oldular ve başkalarını da Allah yolundan alıkoydular, onların azaplarını katlayarak arttırırız."
Küfür bir bozgunculuktur. Başkasını küfre sokmak da ayrıca bir bozgunculuktur. Kendileri küfür cinayetini işlemekle kalmadılar, başkasını doğru yoldan saptırma cinayetini de işlediler. Böylece onların azabı da yaptıklarına uygun düşecek bir ceza olarak katlandı.
Bu her toplum için geçerli olan bir durumdur. Bu ana ilkenin başta belirlenmesinden sonra konunun akışı içinde Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- kendi kavmi ile ilgili özel bir duruma değiniliyor.
* * *
111 - O gün herkes gelip kendini savunur ve hiç kimseye haksızlık yapılmaksızın herkese yaptıklarının karşılığı tam olarak verilir.
Bugün herkesin kendi derdine düştüğü başka hiç kimseye dönüp bakamayacağı gündür:
"O gün herkes gelip kendini savunur."
Bu ifade herkesin kendi işinin başından aşkın olduğunu gösteren bir korku atmosferini canlandırmaktadır. Herkes kendisini azaptan kurtarma çabası içindedir. Fakat ne uğraşının ne de mücadelenin bir yararı olacaktır. Orada sadece herkes yaptıklarının karşılığını görecektir.
"Hiç kimseye haksızlık yapılmaz."