Rad Sûresindeki Kıyamet Sahnesi

5 - Eğer şaşacaksan, kâfirlerin 'Biz ölüp toprak olunca mı yeniden diriltileceğiz?' demelerine şaşmak gerekir. Onlar Rabb'lerini inkâr edenlerdir, onların boyunlarına demir halkalar geçirilecektir; onlar, orada ebedi olarak kalmak üzere, cehennemliktirler.

Bu görkemli evreni yaratan, onu bu şekilde yönlendiren yüce Allah, kuşkusuz insanları yeniden diriltme gücüne sahiptir. Bu soruyu sormalarının sebebi kendilerini yaratan ve işlerini düzenleyen Rabblerini inkâr etmeleri, kalplerinin ve akıllarının kilitlenmiş olmasıdır. Buna verilecek ceza da boyunlarına zincir vurulmasıdır. Böylece akla vurulan zincir ile boyuna vurulan zincir arasında bir uyum oluşur. Onlara verilecek ceza ateşe atılmadır. Orada sonsuza kadar yanmadır. Yüce Allah'ın insanı onurlandırdığı değerleri işlevsiz hale getirmişlerdi. Çünkü dünyada görevlerini yerine getirmedikleri için, ahirette dünyadaki hayatlarından daha bayağı bir hayata yuvarlanmayı hak ediyorlar. Onlar dünyadayken düşünme, algılama ve duyma yeteneklerini köreltmişlerdi.

* * *

19 - Rabbin tarafından sana indirilen mesajın gerçek olduğunu bilen kimse hiç kör ile bir olur mu? Ancak sağduyu sahipleri öğüt alırlar.

20 - Onlar Allah'a verdikleri sözü tutarlar, anlaşmalarını bozmazlar.

21 - Yine onlar, Allah'ın sürdürülmesini emrettiği ilişkileri sürdürürler. Rabblerinden korkarlar ve kötü hesaplaşmadan ürkerler.

22 - Yine onlar, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak amacı ile sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizlice ve açıkça hayır yolunda harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar. İşte geçici dünyanın ardından gelecek olan mutlu akıbet onları bekliyor.

23 - Bu mutlu akıbet, Adn cennetleridir. Kendileri ile birlikte iyi davranışlı ana-babaları, eşleri ve çocukları bu cennetlere girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girerek;

24 - "Sabrettiğinizden dolayı selâm size. Dünyayı izleyen bu mutlu akıbet ne kadar güzel!" derler.

"Onlar" makamların en yücesindedirler. Bu dünyanın karşılığı olarak Adn cennetlerinde kalacaklardır.

Bu cennetlerde, salih ameller işleyen babaları, eşleri ve sülaleleri ile bir araya gelirler. Bunlar da salih ameller işledikleri ve bunu hak ettikleri için cennete girerler. Bununla birlikte, akrabalarıyla bir araya gelmek, ahbaplarıyla bakışmak suretiyle büyük bir lütufla karşılaşırlar. Gönüllerin duyumsadığı lezzeti de daha bir arttırmaktadır bu.

Bir araya gelmenin, kavuşmanın coşkunluğuna melekler de sevecen ve tatlı bir davranışla ikramda bulunarak, onları ağırlayarak katılıyorlar.

"Melekler her kapıdan yanlarına girerler."

Ayetin akışı burada bizi canlı bir sahneyle karşı karşıya bırakmaktadır. Sahneyi şu anda seyrediyor gibiyiz. Grup grup gelen meleklerin seslerini işitiyor gibiyiz:

"Sabrettiğinizden dolayı selâm size. Dünyayı izleyen bu mutlu akıbet ne kadar güzel."

Buluşmalar, selamlaşmalar, sürekli bir hareketlilik ve karşılıklı ikramlaşmalarla dolu bir kutlama şenliğidir bu.

Karşı tarafta da düşünecek akılları ve görecek gözleri olmayanlar yer alıyor. Her bakımdan akıl sahiplerinin tersine bir durum sergilemektedirler:

25 - Allah'a vermiş oldukları sözü kesin bir taahhüt haline getirdikten sonra bozanlara, Allah'ın sürdürülmesini emrettiği ilişkileri kesenlere ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlara gelince onlara lânet vardır ve dünyayı izleyecek olan kötü akıbet kendilerini beklemektedir.

Onlar ezeli yasa uyarınca fıtratları itibariyle yüce Allah'la yaptıkları anlaşmayı, dolayısıyla diğer tüm anlaşmaları da çiğnemişlerdir, bozmuşlardır. Çünkü ilk anlaşma bozulduğu zaman ona dayanan diğer anlaşmalar da temelden bozulmuş olur. Allah'la vardığı anlaşmaya riayet etmeyen biri, artık hiçbir sözleşmeye ve anlaşmaya bağlı kalmaz. Bunlar, genel anlamda ve her zaman yüce Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyleri de kesip atarlar. Akıl sahiplerinin sabretmelerine, namazı kılmalarına, gizli açık Allah yolunda mali harcamada bulunmalarına ve kötülüğü iyilik yaparak ortadan kaldırmalarına karşılık bunlar, yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak bütün bunların karşıtıdır. Akıl sahiplerinin niteliklerinden birini terk etmek bozgunculuğa nedendir.

"İşte onlar" uzaklaştırılmışlar... Kovulmuşlar... "Onlara lanet vardır." Buradaki kovma, bir önceki tablodaki ikrama karşılıktır. "Dünyayı izleyecek olan kötü akıbet kendilerini beklemektedir." Burasını detaylıca anlatmaya gerek yok. Oradaki karşılığına bakıp da oranın nasıl bir yer olduğunu görmek mümkündür.

* * *

33 -Herkesin ne yaptığını gözeten Allah, böyle bir gücü olmayan düzmece ilâhlar ile bir olur mu? Müşrikler, Allah'a birtakım ortaklar koştular. Onlara de ki; "bunların adlarını söyleyiniz, niteliklerini belirtiniz. Yoksa Allah'a, O'nunyeryüzünde bilmediği bir şeyin haberini mi veriyorsunuz? Yoksa kuru sözler ile mi oyalanıyorsunuz? Aslında kâfirlere entrikaları, düzenbazlıkları çekici göründü de doğru yoldan saptırıldılar. Allah'ın saptırdığını hiç kimse doğru yola iletemez.

34 - Onlara dünya hayatında azap vardır. Fakat ahiret azabı daha ağırdır. Onları Allah'ın elinden hiç kimse kurtaramaz.

35 - Kötülüklerden sakınanlara vadedilen cennet şöyledir. Oranın altından çeşitli ırmaklar akar, ağaçlarının meyvaları süreklidir, gölgeleri de. İşte kötülüklerden sakınanların sonu burasıdır. Kâfirlerin sonu ise cehennem ateşidir

Yüce Allah herkesi gözetim altında bulundurmaktadır. Herkese her halukârda egemendir. Herkesin gizli-açık kazandığı her şeyi bilir. Ne var ki, Kur'an'ın tasvirli ifade tarzı, yüce Allah'ın gözetimini, egemenliğini ve bilgisini - yine Kur'an'ın yöntemi uyarınca- somut bir şekilde gözler önüne getirmektedir. İnsanın tüm bedenini titreten bir tablodur bu.

"Herkesin ne yaptığını gözeten Allah, böyle bir gücü olmayan düzmece ilahlar ile bir olur mu?"

O halde herkes kendisini koruyan, kendisine egemen olan, kontrol eden, gözeten, kazandıkları şeylerden dolayı hesaba çeken birinin olduğunu tasavvur etsin... Peki kimdir bu? Yüce Allah'dır. Kim böyle bir tablo karşısında titremez ki? Üstelik gerçektir de. Kur'an'ın ifade tarzı insanın kavrama yeteneğinin algılayacağı şekilde somutlaştırmaktadır tabloyu. Çünkü insan soyut şeylerden çok, somut şeylerden etkilenir.

Peki bu diğeri ile bir midir? Sonra kalkıp Allah'a ortaklar koşuyorlar? İşte bu noktada, seyrettiğimiz bu dehşet verici sahnenin gölgesinde onların davranışları son derece çirkin ve tuhaf olarak belirmektedir.

"Müşrikler Allah'a birtakım ortaklar koştular."

Yüce Allah herkesin kazandığını gözetlemektedir. Hiçbir şey O'ndan kaçmaz, kaybolmaz.

"Onlara de ki; "Bunların adlarını söyleyiniz, niteliklerini belirtiniz."

Çünkü onlar tanınmayan, bilinmeyen şeylerdir. Ama isimleri vardır onların. Ne var ki, Kur'an'ın ifade tarzı burada onları adı sanı bilinmeyen yabancılar konumuna indirgemektedir.

"Yoksa Allah'a, O'nun yeryüzünde bilmediği bir şeyin haberini mi veriyorsunuz?"

Ne kadar ince bir olay!.. Yoksa siz insan olarak Allah'ın bilmediğini mi biliyorsunuz? Yeryüzünde birtakım ilahlar bulunduğunu biliyorsunuz da bu Allah'ın bilgisinin dışında mı kaldı? Bu düşünmeye bile cesaret edemeyecekleri bir iddiadır. Ama bu iddiayı davranışları ile dile getirmektedirler. Yüce Allah kendisinden başka ilah olmadığını söylerken, onlar böyle tanrıların varlığından söz etmektedirler. Oysa yüce Allah bu iddiayı reddetmiştir.

"Yoksa kuru sözler ile mi oyalanıyorsunuz?"

Sahte tanrıların varlığını hiçbir anlam ifade etmeyen yüzeysel boş sözlerle mi iddia ediyorsunuz? İlahlık sorunu insanların kuru sözlerle ele alacakları basit ve önemsiz bir sorun mudur?

Bu ince alay kesin ve kararlı bir açıklama ile son buluyor:

"Aslında kâfirlere entrikaları, düzenbazlıkları çekici göründü de doğru yoldan saptırıldılar. Allah'ın saptırdığını hiç kimse doğru yola iletemez."

O halde mesele şudur: Bu adamlar kâfir olup imanın kanıtlarını görmezlikten geldikleri ve kendilerini bu kanıtlardan uzak tuttukları için Allah'ın yasasının kendilerinin aleyhinde işlemesini haketmişlerdir. Böylece nefisleri kendilerinin doğru yolda olduğunu gösterdi. Hak davası aleyhine kurdukları tuzakların, düzenledikleri komploların, iyi şeyler, güzel şeyler olduğunu gösterdi. Bütün bunlar onları doğru ve güvenilir yoldan alıkoydu. Sapıklık yolunu tuttuğu için ilahî yasanın sapıklığına hükmettiği bîrisini, hiç kimse doğru yola iletemez. Çünkü, kulların aleyhindeki sebepler gerçekleştikten sonra hiç kimse ilahî yasanın işlemesini engelleyemez.

Ve bu, tersyüz olmuş, dejenere olmuş kalplerin doğal akıbeti, azaptır:

"Onlara dünya hayatında azap vardır."

Şayet başlarına bir felaket gelmişse, eğer yurtlarına yakın bir yere felaket isabet etmişse bu korkutma, sıkıntıya uğratma ve uyarıda bulunma amacına yöneliktir. Yoksa kalbin imanın tadından, sevecenliğinden yoksun olması azaptır. Kalbin imanın verdiği huzur olmaksızın bir kararda duramaması, şaşkınlığı azaptır. Ve olayların gerisindeki büyük hikmeti algılamaksızın olaylarla karşı karşıya kalmak bir azaptır...

Fakat ahiret azabı daha ağırdır."

Ayeti kerime, azabı sınırsız olarak tasavvur edip, hayal etmeleri için azabın niteliğini belirtmeden genel bir ifade kullanıyor.

"Onları Allah'ın elinden hiç kimse kurtaramaz."

Onları Allah'ın cezasından ve yakalayışından kurtaracak kimse de yoktur. Onlar yüce Allah'ın başlarına indireceği azaba karşı korumasız kalmışlardır...

Öte tarafta Allah'a karşı koruyacak kimsesi bulunmayanların karşısında da "muttakiler" (Allah'dan korkanlar) yeralıyor. Muttakiler iman ve iyi amel sayesinde kendilerini korumaya alan kimselerdir. Dolayısıyla onlar azaptan emindirler. Emin olmanın ötesinde onlar kendilerine söz verilen cennete gireceklerdir.

"Kötülüklerden sakınanlara vadedilen cennet şöyledir: Oranın altından çeşitli ırmaklar akar, ağaçların meyvaları süreklidir, gölgeleri de."

Burası eğlenme ve dinlenme yeridir. Kesintiye uğramayan gölgenin, bitmez tükenmez meyvelerin oluşturduğu sahne, öte taraftaki zorluklara karşın, kişiyi huzura kavuşturan, dinlendiren bir sahnedir.

İşte azap ve işte cennet... Her ikisi de inanmayan ve inanan insanı bekleyen akıbetlerdir.

"İşte kötülüklerden sakınanların sonu burasıdır. Kâfirlerin sonu ise cehennem ateşidir."