Zümer Sûresindeki Kıyamet Sahnesi
15 - "Ey müşrikler, siz de Allah'dan başka dilediğinize kulluk edin. " De ki: "Ziyana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Dikkat edin, işte bu, apaçık bir ziyandır. "
Bir kere daha ilan ediyor. Ben yoluma devam ediyorum. Yalnız Allah'a kulluk ediyorum. Yalnız O'na boyun eğiyorum. Siz ise dilediğiniz yolda yürümeye devam edin. Allah'ın dışında dilediğinize kulluk edin. Fakat bu gidişinizin sonu öyle bir hüsranla neticelenecektir ki, ondan daha büyük bir hüsran düşünülmez. Cehenneme varıp dayanacak olan canlarının hüsranı. Mü'min de olsalar, kâfir de olsalar ailelerini yitirme hüsranı. Müşrikler iman eden ailelerinden mahrum kalırlar. Zira onlar bir yola, kendileri başka bir yola gideceklerdir. Kendileri gibi müşrik olan ailelerini de hepsi birlikte cehenneme yuvarlanarak yitirirler:
"İşte bu, apaçık bir ziyandır."
Şimdi de bu apaçık hüsranın manzarası sergileniyor:
16 - Onların üstlerinde ateşten gölgeler, altlarında da ateşten gölgeler vardır. İşte Allah, kullarını bu azabıyla korkutuyor. Ey kullarım! Benden korkun.
Bu, gerçekten dehşet verici bir manzaradır. Kendileri de bu karanlık ateş tabakaları arasında. Ateş kendilerini sarıyor ve üzerilerine çöküyor. Her yerlerini ateş sarıyor.
Bu, gerçekten korkunç bir manzaradır. Yüce Allah bu tabloyu, daha kulları bu yeryüzündeyken sunuyor kendilerine. Belki kendilerini bu ateşin yolunda alıkoyacak işler yaparlar diye. O günün azabıyla korkutuyor onları; umulur ki, bu yolla sakınırlar:
"İşte Allah kullarını bu azabıyla korkutuyor."
Ayrıca sakınmaları, korunmaları ve teslim olmaları için onlara çağrıda bulunuyor:
"Ey kullarım! Benden korkun."
Tablonun öbür yanında kurtulanlar duruyor. Bu kötü akıbetten korkup sakınanlar yer alıyor:
17 - Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı.
18 - Onlar ki, sözü dinler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahipleridir.
Ayet-i kerimede geçen "Tağut" kavramı tıpkı melekût, azamût ve rahamût gibidir. Tuğyan masdarının, çokluğu ve büyüklüğü ifade eden bir kipidir bu. Tağut, taşkınlık yapan ve sınırını aşan her şeydir. Tağuta ibadet yapmak-tan sakınanlar, herhangi bir şekilde Allah'ın dışındaki nesnelere kulluk yapmaktan sakınanların kendileridir. Yalnız Rabb'lerine yönelenler, yalnız O'na dönüş yapanlar, yalnız O'na karşı kulluk makamında duranlar da onlardır.
İşte, "Bunlara müjde vardır." Bu müjde onlara yüceler aleminden gelmektedir. Peygamber Allah'ın emri ile onu kendilerine açıklamaktadır: "Müjdele kullarımı" Bu, gerçekten yüce bir müjdedir. Bu müjdeyi kendilerine getiren de onurlandırılmış peygamberdir. Bu dahi tek başına büyük bir nimettir!
Bu müjdelenen insanların en belirgin vasıfları kulak verdikleri sözleri güzel dinleyip; kalplerinin bu sözlerin iyisini, güzel olanlarını alıp geriye kalanlarını terk etmeleridir. Kalpleri ve ruhları arındıran güzel sözlerden başkası onların içlerini açmaz ve ilgilerini çekmez. Temiz olan gönül, temiz ve güzel söze açılır. Onu alır ve ona karşılık verir. Kötü olan gönül ise ancak kötü sözden başkasına açılmaz ve yalnız ona karşılık verir.
"İşte onlar, Allah'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir."
Yüce Allah onların kalplerinde iyilik olduğunu bildiğinden onları, sözün güzeline kulak açmaya ve onu alıp kabul etmeye yöneltmiştir. Zaten doğru yola iletmek yalnız Allah'a mahsustur.
"İşte onlar akıl sahipleridir."
Aklı selim, sahibini arınmaya ve kurtuluşa ileten akıldır. Arınma ve kurtuluş yolunu izlemeyenin sanki aklı elinden alınmıştır. Sanki o, Allah'ın kendisine verdiği bu nimetten mahrumdur.
* * *
24 - Kıyamet günü kötü azaptan yüzüyle korunmaya çalışan kimse, güven içinde olan kimse gibi midir? Ve zalimlere, "Kazandıklarınızın karşılığını tadın "denir.
İnsan, normalde yüzünü ve vücudunu elleri ile korumaya çalışır. Fakat orada ne elleriyle, ne de ayakları ile ateşi başından savmaya güç yetiremeyeceği için yüzü ile onu savmaya çalışacak, onunla çetin azaptan korunmaya kalkışacaktır. Bu da oradaki korkunun, sıkıntının, ızdırabın şiddetini göstermektedir. Bu azabın sıkıntısı altındayken bir de azarla karşılaşıyorlar. Tam bu sırada hayatlarının ürünü kendilerine veriliyor. Hem de nasıl bir ürün:
"Kazandıklarınızın karşılığını tadın" denir.
25 - Onlardan öncekiler de peygamberi yalanlamışlardı da farkına varmadıkları yerden onlara bir azab çattı.
26 - Allah, dünya hayatında da onlara rezillik taddırdı. Ahiret azabı, elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi
İşte ilahi mesajı yalan sayanların hem bu dünyadaki hem de ahiretteki durumları budur. Dünyada yüce Allah onlarazilleti taddırmıştır. Ahirette ise azabın en büyüğü onları beklemektedir. Allah'ın yasası şimdi de geçerlidir; değişmez. Kendilerinden önceki milletlerin akıbetleri en güzel tanıktır. Yüce Allah'ın ahiret azabına ilişkin sözü hâlâ geçerlidir. Şimdi onların ellerinde bir fırsat bulunmaktadır. Bu zikir, öğüt alan ve ders alanlar içindir. "Keşke bilselerdi."
* * *
67 - Onlar, Allah'ı gereği gibi bilemediler. Oysa kıyamet günü yeryüzü, bütünü ile O'nun avucu içindedir. Gökler de O'nun sağ elinde dürülmüştür. O, müşriklerin ortak koşmalarından uzak ve yücedir.
Evet, onlar, yüce Allah'ı gereği gibi takdir edemediler. Onlar, Allah'ın bazı kullarım, yarattıklarını O'na ortak koştular. O'na gerçek anlamda kulluk yapmadılar, O'nun birliğini ve büyüklüğünü, ululuğunu kavrayamadılar. O'nun yüceliğini ve kuvvetini düşünemediler, anlayamadılar.
Sonra yüce Allah'ın büyüklüğü, ululuğu ve kuvvetinin bir tarafı Kur'an'ın tasvir metoduna bağlı olarak açıklanıyor. Kur'an'ın tasvir metodu, küllî ve kapsamlı olan gerçekleri, insanların sınırlı olan kavrayışlarının tasarlayabileceği küçük kesitler halinde vererek meseleyi rahat anlamalarını sağlıyor.
Oysa kıyamet günü yeryüzü, bütünü ile O'nun avucu içindedir. Gökler de O'nun sağ elinde dürülmüştür. O, müşriklerin ortak koşmalarından uzak ve yücedir.
Kur'an-ı Kerim'de ve hadisi şeriflerde bu tablolara ve sahnelere ilişkin her şey, insanların anlayabilecekleri ifadeler şekline sokulmadan ve düşünebilecekleri tablolar halinde sergilenmeden insanların anlaması mümkün olmayan gerçeklerin anlaşılmasını kolaylaştırmak içindir. İşte sınırsız kudret gerçeği de bu tür gerçeklerden biridir. Bu kudret, hiçbir şekilde sınırlandırılamaz. Hiçbir yere sığmaz. Hiçbir sınırla sınırlandırılamaz.
Bundan sonra kıyamet sahnelerinden birine geçiliyor. Bu sahne, her şeyin ölüm fermanı niteliğindeki birinci nefha ile başlıyor. Duruşmanın sona ermesi; cehennemliklerin cehenneme, cennetliklerin cennete sevk edilmeleri, şanı yüce Allah'ın tek başına her şeye hâkim oluşu ve bütün bir varlığın hamd ve takdis ile yalnız O'na yönelişi ile sona eriyor.
Bu sahne, çok şahane ve kalabalık bir sahnedir. Hareketli bir halde başlamaktadır. Çok sesli olarak sürmektedir. Nihayet, tek başına her şeye egemen olan yüce Allah'ın huzurunda bütün bir hareket hareketsizliğe ve bütün bir canlılık sessizliğe gömülüyor. Bütün mahşer alanını sessizliğin görkemli halı ve Allah korkusunun ürpertisi kuşatıyor.
İşte şu anda, her şeyin ölüm fermanı niteliğindeki birinci çığlık kopuyor. Bu çığlığı duyan, yeryüzünde kalmış olan bütün canlılar düşüp kalıyor. Göktekiler de öyle. -Allah'ın, ölmesini dilemedikleri hariç.- Bu arada ne kadar zaman geçiyor, bilemiyoruz. Bir süre sonra ikinci çığlık kopuyor.
68 - Sur'a üflenince, göklerde ve yerde olanlar korkudan düşüp bayılırlar. Ancak Allah'ın dilediği kalır. Sonra sur'a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışıp dururlar.
Burada üçüncü çığlıktan söz edilmiyor. Üçüncü çığlık, mahşer ve toplanma çığlığıdır. Mahşerin gürültüsü ve kalabalığın tozu-dumanı tasvir edilmiyor. Zira bu sahne yavaş yavaş çiziliyor ve sakin bir biçimde hareket ediyor.
69 - Yeryüzü, Rabb'inin nuruyla aydınlanır. Kitap açılır. Peygamberler ve şahitler getirilir. Ve onlara haksızlık yapılmadan, aralarında adaletle hüküm verilir.
"Yeryüzü, Rabb'inin nuruyla aydınlanır." Bu yer, duruşmanın yapılacağı mahşer alanıdır. Rabb'inin nuru ile, orada kendisinin nurundan başka kimsenin nurunun olmadığı Allah'ın nuru ile aydınlanır. "Kitap açılır" Kulların yaptıkları işleri kaydeden kütüktür bu. "Peygamberler ve şahitler getirilir". Bildikleri gerçek sözü söylesinler diye. Bu sahnede, bütün sürtüşmeler ve tartışmalar atlanmıştır. Böylece mahşerin genel havasını kuşatan saygı ve heybet havası ile tam bir uyum sağlanmıştır.
70 - Herkese, yaptığının karşılığı tam verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.
Burada söylenebilecek tek bir söze ve yükselebilecek tek bir sese bile gerek yok. İşte bu nedenle başka sahnelerde söz konusu edilen hesaba çekme, sorgulama ve cevap verme işlemleri öz bir ifade ile verilip hemen defterler dürülüyor. Zira burada konum, saygı ve korkunun egemen olduğu bir konumdur.
71 - İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıklarında kapılar açılır.
Bekçiler onlara, "Size, içinizden, Rabb'inizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi?" "Evet, geldi" derler. Lâkin azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur.
Cehennemin bekçileri onları karşılar. Cehenneme girmeye müstahak olduklarını kaydeder ve oraya gelişlerinin nedenlerini kendilerine hatırlatırlar. Burası, boyun eğmenin ve kabul etmenin yeridir. Tartışma ve çekişme yeri değil... Onlar şimdi suçlarını kabul ediyor ve teslim oluyorlar.
72 - "O halde içinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin durağı ne kötüdür" denir.
Bu, cehennemlik olan kafiledir. Büyüklük taslayanlar kafilesidir. Peki cennetlikler kervanı, takva sahipleri olan kervandakiler nasıllar acaba?
73 - Rabb'lerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp kapılar açıldığında, bekçileri onlara, "Selâm size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin " derler.
Bu, çok güzel bir karşılama, hoş bir övgüdür. Nedeni de açıklanıyor: Siz arındınız; temizlendiniz. Siz tertemiz idiniz. Tertemiz olarak geldiniz. Cennette ancak güzellik vardır. Oraya ancak güzel, tertemiz olanlar girerler. Onlar, bu güzelim nimetler içinde sonsuza dek kalacaklardır.
Tam bu sırada cennetliklerin, Allah'ı övgü ve takdis ile yücelten terennümlerinin sesleri yükseliyor:
74 - Onlar: "Bize verdiği sözde duran ve bizi buraya yerleştiren Allah'a hamd olsun. Cennette istediğiniz yerde oturabiliriz' derler. Yararlı iş işleyenlerin ücreti ne güzelmiş" derler.
İşte sahiplenmeye, miras almaya değecek olan yer burasıdır. Onlar oraya diledikleri şekilde yerleşiyorlar. Orada dilediklerine kavuşuyorlar.
"Yararlı iş işleyenlerin ücreti ne güzelmiş" derler.
Sahne, insanın içini korku, ürperti ve saygı ile dolduran bir telkinle sona eriyor. Bu sona eriş, sahnenin bütün havası ve gölgesiyle uyum içine giriyor. Tevhid suresi şahane bir uyum ile sona eriyor. Bütün bir varlık tam bir boyun eğiş ve teslimiyet içinde hamd ile Rabb'ine yöneliyor. Her canlı ve her varlık tam bir teslimiyet içinde hamd sözcüğünü dile getiriyor.
75 - Melekleri, arş'ın etrafını çevirmiş oldukları halde, Rabb'lerini hamd ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hükmedilmiştir. "Övgü, alemlerin Rabb'i olan Allah içindir" denir.